Müzeciliğin Kökeni

Kökeni bakımından ele alırsak ilham perisi “muse’a” dayanan müze kavramı, kar amacı gütmeyen insan yaşantısının görüldüğü her döneme şahitlik eden eserler üzerine incelemeler yapan, toplayan, koruyan, bilgiyi yayan ve eğitim gayesiyle topluma görsel zevk sağlama doğrultusunda teşhir eden kuruluşlardır.

Merak duygusu içinde olan 15. Yüzyıl soylu ailelerinin yürütmüş oldukları araştırmalar sonucunda beğeni gören eserlerin toplanıp derlenmesi ve sergilenmesi, müzeciliğin temelini oluşturur. İnsanoğlunda bulunan merak duygusu, kendinden önce yaşamış atalarının ve geçmişinde yer alan maddi kalıntılarının izlerini aramaya ve anlamaya yöneltmiştir. Roma İmparatorluk döneminde, bu merak duygusu ile hareket eden Avrupa kıtasının zengin ve asil ailelerinden oluşan bir grup, Anadolu ve Yunanistan başta olmak üzere çok sayıda arkeolojik eseri satın alma yoluyla ve ya toplama yoluyla varlıklı ailelerin malikânelerinde teşhir etmeye başlamışlardır. Arkeolojik değeri olan eserlere sahip olmanın toplum arasında saygınlık ve statü simgesi sayılmasından dolayı bu eserlerin önemi artmış bununla birlikte kaçak yollarla ticareti yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca XVI. Yüzyıl Avrupa’sında özellikle İtalya’da asil aileler arasında şan ve gösteriş için evlerin bir bölümünde galeriler oluşturulup satın alınan ve ya toplanan eski eserler sergilenmiştir. Anadolu ve Yakındoğu topraklarında, Alman, İngiliz, Amerikalı ve Fransızların kökenlerini bulma arayışı kazıları başlatmış bununla birlikte Avrupa Ülkelerinin ve Amerika’da bulunan müzeler kıymetli eserlerle doldurulmaya başlanmıştır.

Anadolu toprakları üzerinde ki müzecilik faaliyetleri ise; Osmanlı Devletinin son dönemlerinde toprak altında ki eserlerin gün yüzüne çıkartılması ve sergilenmesiyle ortaya çıktı. Bu sayede tarihi eserlerin önemi 19. Yüzyılın ikinci yarısında anlaşılmaya başlanmıştır. Türkiye’de müzeciliğin temeli Atatürk doğmadan önce Osmanlı’nın son dönemlerinde Osman Hamdi Bey ile atılmıştır. Sonrasında ise Halil Edhem Bey müzecilik faaliyetlerine devam etmiştir. Türk müzelerinin ilk resmi eserini çivi yazılı bir tablet oluşturur. Bir Osmanlı subayının Musul’da dolaşırken bulduğu bu eseri kayıt altına alıp demirbaş listesine ekledikten sonra İstanbul’a göndermiş burada ne olduğu anlaşılmamış birilerinin bu çivi yazılı tableti Peygamberin “Teyennüm Taşı”  (Topuk taşı) olabileceğini söylemesi üzerine Topkapı Sarayı’nda Kutsal Emanetlerin arasına konulmuştur.

Geçmişten günümüze kadar pek çok medeniyete ait eserlerin teşhirinde önemli bir rol oynar müzeler. Tarihi süreci korumakta ve muhafazasında gelecek nesillere aktarmada köprü vazifesi oluşturan bu müzelerin maddi kaygıdan uzak olması gerektiğinide vurgulayarak daha çok müze kurulması gerektiğini belirtmek isterim. Ayrıca Tavşanlı Belediyesi Özel Müzesi’nin de en kısa zamanda bitirileceğinin  ve de tarihimize ciddi anlamda katkı sağlayacak Tavşanlı Höyükte yapılması düşünülen kazıların 2021 yılı içerisinde başlayacağınında müjdesini vermek isterim. 

İnstagram= arkeolog_mali

İnstagram= arkeolojisorucevap

Mail=arkeologmalikocabas@gmail.com

YouTube =Arkeoloji Soru Cevap


Paylaş: 

Okur Yorumları

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: ip adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle pa ylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.

Yorum Yaz