HASBİHÂL

HASBİHÂL
  Edebiyatçı - Ayşe BAHADIR
  22 Mart 2023 Çarşamba
YAZAR'A AİT DİĞER YAZILAR
ÇORAK TOPRAKLARDA BİR DAMLA UMUTLARIM
9 Mayıs 2023 Salı
EDEBİYAT-I RAMAZAN: RAMAZÂNİYYELER
11 Nisan 2023 Salı
KÜTAHYALI ŞÂİRLER SİLSİLESİ 2 ŞEYHOĞLU MUSTAFA
6 Şubat 2023 Pazartesi
KÜTAHYALI ŞÂİRLER SİLSİLESİ: ŞEYHÎ (HEKİM SİNAN)
24 Kasım 2022 Perşembe
GÖNÜL KAPISINDA BİR DERVİŞ: KÜTAHYA’DA MEVLEVÎLİK
13 Ekim 2022 Perşembe
Devletin Kuruluşunda Kütahya Gelini ve Düğünü
23 Ağustos 2022 Salı
KADİM MEDENİYETİN KADINLARI 2: DEVLET DOĞURANLAR
26 Temmuz 2022 Salı
KADİM MEDENİYETİN KADINLARI
6 Haziran 2022 Pazartesi
ARİFE ÇİÇEKLERİ
30 Nisan 2022 Cumartesi
VAKIF MEDENİYETİMİZİN İÇİNDE; KÜTAHYA VAKIFLARI
30 Mart 2022 Çarşamba
KÜTAHYA’NIN ATA KİTABESİ: TAŞ VAKFİYE-2
18 Şubat 2022 Cuma
KÜTAHYA’NIN ATA KİTABESİ: TAŞ VAKFİYE
3 Ocak 2022 Pazartesi
KADİM DİLİN MUHAFIZLARI: GERMİYANOĞULLARI
12 Kasım 2021 Cuma
MUHİT-İ EDEB-İ KÜTAHYA
11 Ekim 2021 Pazartesi
ANADOLU EŞİĞİ KÜTAHYA’NIN BEŞİĞİ GERMİYANOĞULLARI
14 Eylül 2021 Salı
ȂLİMLER ŞEHRİ: KÜTAHYA’MIZ
16 Ağustos 2021 Pazartesi
BAĞA GEL BOSTANA GEL
30 Temmuz 2021 Cuma
İLLȂ EDEP İLLȂ EDEP
25 Haziran 2021 Cuma
TE-VA-ZU?
1 Haziran 2021 Salı
ŞİİRLERLE RAMAZAN
12 Mayıs 2021 Çarşamba
DUA’LI
19 Nisan 2021 Pazartesi
FİKR-İ SABİT
23 Mart 2021 Salı
BEYAZ MUCİZE
4 Mart 2021 Perşembe


“Bütün iyi kitapların sonunda

bütün gündüzlerin,

bütün gecelerin sonunda

meltemi senden esen

soluğu sende olan,

yeni bir başlangıç vardır…”

           Edip CANSEVER

Merhabalar sevgili okurlarım. Sizleri yağmurlu, bir Mart gününde, mısraları umut kokan bir Cansever şiiriyle selamlıyorum. Gökyüzü bereketini dağıtırken, toprağın canlanmaya, ağaçların tomurcuklanmaya başladığı bir bahar habercisinin yolladığı ilhamla yazıma başlıyorum. Bugün sizlere alışık olduğunuzdan farklı bir seslenişle geldim. Başlıktan da anlayacağınız üzere bu yazımda aramızdaki akademik dili bırakıp daha “ben” diliyle bir sohbet havasında, sizlerle bir nevi dertleşeceğim. Gerçi dilimiz hep “ben” diliydi. Yazılarımız samimi bir gönülle yazıldığı için ulaştığı yerlerde yabancılık çekmiyor, aksine siz okurlarımla aramızdaki bağı daha da güçlendiriyor. Çünkü biliyorum yapmış olduğunuz geri dönüşler neticesinde sizlerin ailesinden biri gibiyim. Ne mutlu bana. Bu yolda bana yoldaş olduğunuz için teşekkür ederim. 

Hepimizin bildiği üzere geçtiğimiz günlerde (herkesin felaket olarak adlandırdığı fakat benim ağır bir imtihan olarak adlandırdığım) bir hadise yaşadık. Eminim hepimiz yaşadığımız acıyı daha önce tarifi olmayan bir yere koyduk. Bu her şeyden çok farklıydı. Yüreği sızlamayan bir canlı kaldıysa canım Anadolu’mda ben bugün vicdanımızdan şüphe ederim. Öyle ki dünyanın “insanlık” vazifesini ifa ettiği bir mahşer meydanı provası gibiydi. Hatta dünyanın atını dizginleyip, kılıçlarını bırakıp samimi bir kimlikle, açılan yaralarımıza yara bandı sarmasını her yerden gözlerimiz buğulu bir şekilde izledik. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmamasının yanında hayat bizi nefes almanın kıymetiyle baş başa bırakıp yaşama devamımızı sağlıyor. Yaşamak… Tıpkı Özdemir Asaf’ın dediği gibi;

Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar

Seninle yeşerdiler, seninle soldular..

Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.

Umut yapraklarıyla yaşamak… Her şeye sonsuz teslimiyetin verdiği güvenle yeniden başlamak… Aslında hepimiz yeniden “yaşamaya” başladık. Daha farkında olarak, daha içten, daha beraber. Tıpkı bir elma gibi bir tarafımızın çürüklüğüne, kararmışlığına rağmen diğer tarafına şans vererek. Daha fazla gülümseyerek hayata. Geçirdiğimiz her güne şükrederek. Faydalı olarak tüm insanlığa, bir oyuncak ayıcığın kıymetini bilerek. Tren istasyonlarından, otobüs duraklarına, limanlardan, sahil kenarlarına kadar bir telaşın içinden; duran her bir saatin, anıların, anların yaşanıp bittiği bir ömre balonlar uçurarak. Veda mektupları yollayarak gökyüzüne, sokaklara kıvrımlı cümleler yazarak. Çadırlara çiçekler çizip, yeryüzünü boyayarak geçen her güne umut dolu gözlerle bakarak yaşamayı öğrendik. Bu yüzden demem o ki yorulduğumuzda dinlendiğimiz bir bank, acıktığımızda yediğimiz bir ekmek ya da başımızı koyduğumuz yastıkların ne olduğu, neyden yapıldığı, ne kadar ettiğinin bir önemi yok. İnsanların ne dediğinin, hangi elbisenin hangi kumaştan yapıldığının… Hiçbir önemi yok. Önemli olan bir tek şey var “iyi bir kalple yaşayabilmek”. Şairin dediği gibi:

Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler

"Yevme lâ yenfa'u"da kalb-i selîm isterler

                   Bağdatlı Rûhî

(“Ey Efendi sanma senden altın gümüş isteyecekler. Hiçbir şeyin fayda vermediği günde tertemiz kalp isterler.”)

İşte bütün mesele samimi bir kalbe umut bağlayabilmek. Bütün maddenin manevi bir omuza yaslanmasını bilerek temiz bir kalple yaşayabilmek. Öyle ki, yaşamanın kıymeti manevi yüksekliğimizin ettiği kadardır. O manevi yüksekliği kazanabilmek için de yüzümüzü ve gönlümüzü, sevgiyi var ettiği gibi umudu da var edene dönmektir. Zira hiç şüphesiz bütün dönüşler O’nadır. O’ndan gelen yine O’na gidecektir. “Selim bir kalp” olmak duasıyla…

Oh be! Ne kadar iyi geldi anlatamam. Dertleşmek ne iyiymiş böyle! Artık yazdıklarım daha anlamlı geliyor hayatıma. Ee o zaman hayatımızın daha da anlamlandığı bir dünyaya umut ekmek için, sağlıcakla kalın. 



Paylaş: 

Okur Yorumları

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: ip adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle pa ylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.

Yorum Yaz