Kim Mağdur?
Mağduriyet aynı kelime içindeki yumuşak G gibi; eğilip bükülüyor.
Fetö-pdy terör örgütü soruşturmalarında, hergün yeni mağduriyetler ortaya çıkıyor.
Yıllardır; Üniversite sınavına uzun emeklerle hazırlanıp, ümitlerle sınava girerken, önceden soruları alıp, haksız bir değerlendirmeye tabi tutulan gençlerin mağduriyetinden kimse bahsetmiyor.
Kamu Yerleştirme sınavlarında, askeri okul sınavlarında, öğretmen sınavlarında ( ki ; bugün yapılan açıklamalarda, sahte diplomalarla öğretmenliğe girenlerin olduğu da ortaya çıkmış, binlerce diploma ve mezuniyet belgesi incelemeye alınmış,) soruların cevaplarıyla haksız bir sınavda kaybedenlerin mağduriyetlerden de kimse bahsetmiyor.
Hakimlik, savcılık, doktorluk, uzmanlık, akademik unvanları ellerine verilen sınav cevaplarıyla alıp, yıllardır hem gerçek hakkı olanların hem de bu gönülsüz gelen kişilerin sebep olduğu mağduriyetlerden de kimse bişey söylemiyor.
Hele hele maddi gücü yetmediği için, zeki çocuklarını, Fetö’ye kaptırmış, olanlardan da hiç ses seda yok.
Gene bugün açıklandı. Devletin mağduriyet komisyonuna, çoğu başvuru dilekçesinde, alay eder gibi “bylock herkesin ulaşabildiği bir iletişim programı”, “bank asya resmi bir bankaydı “ ifadeleriyle, itirazlarlarda bulunuluyormuş.
AKLIMDA KALANLAR
1982 li yıllarda, Tavşanlı’da Akyazılı vakfı tarafından, bir ortaöğretim lise yurdu açılmıştı. Yurt o dönemlerde özel yurttlarda bile olmayan, yüksek okul öğrencilerinin hatta yatılı okulların bile sahip olmadığı donanımdaydı. Köylerden zeki çocukları, devlet millet için hazırlama amacı dillendiriliyordu. Sonra da, süper lüks Kolej açıldı. Tabii ki bu milletin yumuşak karnı; eğitime hizmet. Belki en çok da dar gelirliden, sabit gelirliden aktı yardımlar.
Sonra ilerleyen yıllarda, tiyatrolar geliyordu koleje. Birine gittim merakımdan. Gözlerime , kulaklarıma inanamadım.
Salon hınca hınç doluydu. Yetişmiş tiyatrocular oynuyordu. Aklımda kalan iki sahnede;
Sahne 1 ; Zaman gazetesi dağıtıcısı. Emekli yaşlı bir dede, gazeteyi dağıtıyor. Birgün gazete dağıtırken yığılıp kalıyor ve ölüyor. Sonra biri rüyasında görüyor. Cennette dede. Diyor ki; gazeteyi dağıttığı için şehit mertebesinde mesajıyla; bitiyor.
İkinci sahne ; tek bir yetim oğlu olan kadın, oğlunun okulu bittiğinde kavuşacağını ümitle beklerken, oğlunun afrika okuluna gönderileceğini öğrenince yıkılıp ağlarken uyuyor, peygamberimizi görüyor. Onun kutsal bir görevde olacağını, kendisinin de bunun sevabıyla sebepleneceğini söylüyor. Salonda ağlayanlar, alkışlar, tezahüratlar.
Geçenlerde yazmıştım, hatırlatayım yeniden;
“Tavşanlı’nın o unutulmaya yüztutmuş; dost, iyiniyetli, sevgi dolu kültür birimini sindirmiş büyüklerimizden; Perihan Ödemiş, şu andaki yaşadığımız, FETÖ çetesinin açtığı yaraya çare üretmeye çalışanlardan. Kısa bir sohbetimiz oldu. “Bu FETÖ pekçok insanımızı gencimizi, hain ve sinsi planlarında heba etti. Şimdi bazıları, “biz böyle bir şey olacağını bilmeden hizmet ettik” diyorlar.15 temmuzu memleketime yaşatanlara öfke ve nefret duyuyorum. Böyle diyenler de, madem “bilmiyorduk” diyorlar. Hala bir şey yapmamış gibi konuşan fetö başına dava açsınlar öyleyse. Onun geri verilip yargılanması için toplu müracaatta bulunsunlar o zaman. Diye düşünüyorum.” Dedi.”
Ama bu öneriyi dinleyen olmadı. Belki birçok kişinin sınavı iptal olacak, geldiği yeri kaybedecek, edindiği malı mülkü iade edecek……
Mutlaka bu günleri de atlatacağız. Ama ben yanıyorum. 1960’larda, 1970’lerde, 1980’lerde, birçok pırıl pırıl zeka, büyük hizmetler yapma enerjisiyle eğitim alan gençler, nasıl bölünüp, parçalanıp yutuldu. Şimdi, dünyayı dizayn etme emellerindeki, güç odaklarıyla birleşip, bu memlekete yaşatılan görülmemiş ihanetlerin acısını yaşıyoruz.
Herkes hırslarından, arka planlarından, arınıp, kapısının önünü temizlerse, “Ya olduğu gibi görünür, yada göründüğü gibi olursa” Al bayrağımızn altında, sevgiyle, huzurla, gayretle, güzel bir orman olur, vatanımızın, milletimizin güzelliğiyle karanlıkta aydınlığı o zaman hep birlikte yaşayabiliriz.