İLLȂ EDEP İLLȂ EDEP

Gezdim Halep ile Şam’ı

Eyledim ilmi talep

Meğer ilim bir hiç imiş

İllâ edep illâ edep

YUNUS EMRE

Merhabalar sevgili okurlarım. Sizleri bir rahmet pınarı gibi akan yağmurlu günlerin, bir semazen edasıyla süzülen zikir damlalarının manzarasından selamlıyorum. Yunus Emre’nin yukarıdaki dörtlüğüne rast geldiğim bir vakit; “Bir edebiyatçının EDEP ile ilgili yazısı olmaz mı?” dedim ve aldım kalemi elime. Hiç unutmam üniversitede ilk dersimiz olan bu kelimenin tahlilini yaparken gözümün önünde canlanan bugünün insan tasvirini Müslüman modeline oturtamayışım beni bir hayli düşündürdü. Üzerine yapmış olduğum araştırmalar neticesinde kafamda netleşen bu kavramın tanımından bir hayli uzak olmamız, toplum olarak da durup düşünmemiz gereken bir durum. Medeniyet algımızın değişmesi üzerine sanki “ahlak ve edep algımızda değişmeliymiş” düşüncesi toplumun bugünkü halini de açıklar nitelikte. Oysa tasavvuf ilmi ile harmanlanıp asırlarca işlenen edep kavramı, bugün bile bütün naifliği ile okuduğumuz şiirler ve menkıbelerle içimizi ısıtır. Arkamı dönüp geride bıraktıklarımıza baktığımda, şöyle iç çekerek; “Biz neler kaybetmişiz.” diyebilecek kadar bile mahcup hissederim bazen kendimi. Şöyle bir tepeye çıkıp “Bu insanlık nereye gidiyor?” diye bağırmak isterim bazen. Ve aklıma hemen şu beyitler geliverir:

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ'dır bu
Nazargâh-ı İlâhî'dir Makâm-ı Mustafâ'dır bu

(“Edebi terk etmekten sakın. Zira burası Allah-ü Teâlâ’nın sevgilisi olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bulunduğu yerdir. Bu yer, Hak Teâlâ’nın nazar evi, Resul-i ekremin makamıdır.”)

Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı kudsiyândır busegâh-ı enbiyâdır bu

(“Ey Nâbî! Bu dergâha, edebin şartlarına riayet ederek gir. Zira burası, büyük meleklerin etrafında pervane olduğu ve peygamberlerin hürmetine eğilerek öptüğü tavaf yeridir.”)

Hemen herkesin kulağına küpe olması gerek bu Na’t örneğinin bütününü okumanızı tavsiye ederim. Hac yolculuğu sırasında şair Nabi’nin bir paşanın ayaklarını Medine-i Münevvere’ye uzatması karşısında sinirlenerek yazmış olduğu beyitlerdir. Medine’ye ulaştıkları sırada irticalen söylediği bu beyitlerin sabah namazı vaktinde bütün minarelerden okunması karşısında şaşkınlığını koruyamayan şair, koşarak müezzinin yanına gider ve bu Türkçe kasideyi nereden öğrendiğini sorar. Müezzin: “Bu gece rüyamda Peygamber Efendimiz bana; ‘Ümmetimden Nâbî adlı bir büyük şair vardır ki benim hakkımda kaside yazmış, onu bu gece minareden okumanızı arzu ediyorum.’ buyurarak bana bu beyitleri öğretti.” deyince üstat sevincinden ve heyecanından bayılmış. Bu ve bunun gibi pek çok örneklerini sıralayabileceğimiz bir edep deryasına sahipken sizce bizler nasıl bu hale geldik? Çünkü bizler örnek aldıklarımızı kaybettik. Öyle ki şair Nabi’nin çizdiği örnek insan portesinde de olması gereken en önemli özelliklerden biriydi edep ve ahlak anlayışı ve daha nicelerinin. Bakınız bir başka beyitte:

Edeb arayişüdür insanun

Bî-edeb tâbi’idür şeytanun

(“Edep insanın süsüdür. Edepsiz insan şeytana tabidir, ona uymuş demektir.”)

Yine Nâbî üstat derki: “Edep İslamiyet’in önem verdiği hususlardandır. Aynı zamanda insanın süsüdür. Edepsiz insan şeytana uymuştur.” Peki biz kendimize bu tanımlamayı yakıştırabiliyor muyuz? Valla haberleri açmaya korkar olduk. Her gün bunu da mı yapmışlar dediğimiz birçok şey duyuyoruz maalesef. Yahu, yeşil kubbenin II. Mahmud döneminde imarı sırasında ustaların ve sultanın göstermiş olduğu titizliğe bile hayran olmamak elde değil. Efendimize saygısızlık olmasın diye ustalar tuğla lazım olduğunda “Sübhanallah”; çekiç, mala ve benzeri lazım olduğunda “Lâ ilâhe illâllah” ve susadıklarında ise “Elhamdülillah” diye seslenmişler. Bu nedir ALLAH aşkına? Biz bu kadar inceliğe ve anlayışa sahip miyiz? Bugün bu bilince sahip kaç devlet adamı ve çalışan vardır ki? Cevabı çok da zor değil sanki. Elbette vahim bir vaziyette değiliz. Lakin aklımızı başımıza almamız gerek. “Çocuklarımızı Kur’an-ı Kerim’in edep ve ahlak anlayışına uygun olarak yetiştirirsek, bu topraklarda nice Nâbîler ilim ve edep çerçevesinde topluma ışık tutacaklardır.” derken, bugün bir caminin restorasyonunda bile karşılaştığımız rezalet durumlar, pek tamir olmayacak yaralar açıyor içimde. Allah lafsının ebced hesabının laleye denk olması hasebiyle “LALEYİ” birçok sanat eserinde ve camilerde kullanan ecdadın torunlarının lale desenli halılara basarken bilmezliğine olan üzüntümü de saklayamayacağım doğrusu. Velhasıl kelam ebru gibi göz kamaştıran ve suyun ilmek gibi renk renk süzüldüğü tarihimizde onu kâğıda çıkarırkenki kadar hassas olup kuruyana kadar sabır gösterirsek, tekrardan gözlerimizin dolduğu nice örnek kıssadan hisselere sahip olabileceğiz. Herkese edep deryasına dalıp, ilim ile kuvvetlenmiş bir Müslüman nesil diliyorum ve sözlerimi bir beyit ile tamamlamak istiyorum.

Edep ehl-i keremden hâlî olmaz

Edepsiz okusa da âlim olmaz

Lâedrî

(“Kerem sahibi cömert insanlarda edep dışı bir hâl görülmez. Edebi olmayan insan her ne kadar okuyup yazsa da gerçek manada âlim olmaz.”)

Ee ne demişler EDEP YȂ HÛ…

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Ayşe Bahadır - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kütahya'nın Sesi Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kütahya'nın Sesi Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kütahya'nın Sesi Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kütahya'nın Sesi Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Simav Naşa Beldesinde AK Parti Belediye Başkan adayı kim olmalı?
Tüm anketler